SEVİN DAHA ÖNCE HİÇ SEVMEDİĞİNİZ GİBİ

 




Bazen gün gelir, hiç ummadığı bir anda kendini büyük bir boşluğun içerisinde bulur insan.

Kim olduğunu, ne olduğunu, neden yaratıldığını bilemez bir halde heyhatlar içerisinde kayıp ve mahsun bir çocuk gibi yorgun yüreğine sonu gelmeyen işkenceler etmeye başlar. O kocaman gördüğü boşluğu büyüttükçe büyütür. Ta ki o boşlukta yitip gidene kadar.

İşte bugün her şeye rağmen kendimizi affedip, o büyük boşluğu sevgi ile kapatmaya çalışacağız.

Başlamak gerekirsek sevmeye, insanın ne ile mutlu olduğuna bakabiliriz.

Birkaç örnek verirsek,

İnsanın dostluk, aile, küçük hediyeler, tebessüm dolu sözler ve birçok elle tutulur ya da duygularda gizli kalmış kaynaklar ile mutlu olabildiğini görmüş olacağız. Bunun yanında sevgiyi yüreğimizdeki o derin boşlukta iman ile gelen ilahi olan yaratıcının verdiği güvende de bulabiliriz. Özetle kimimiz dünyevi geçiştirmeler ile sevgiyi öğrenmeye çalışırken, kimimiz de yaratıcımıza, rabbimize olan iman güveninde de bulabilir. Sevgiyi öğrenmek kolay mıdır bilinmez ama bilinen bir şey varsa sevginin gücününün çok güçlü olduğudur.


Bütün bunları söz ile bir araya toplarsak insanın en ufak bir sevgi tohumunu yüreğindeki karanlık boşluğa ekmesi kolaylıkla boşluğunu kapatabildiğini görebilmekteyiz. Peki her şeye rağmen insan sevgi ile bu kadar kolay kurtuluşa ulaşabiliyorken bir anda neden her şeyini kaybetmişcesine sevgisini yitirebiliyor? Ve sonrasında nasıl derin bir mutsuzluk ağına takılabiliyor. İşte bugünkü yazımızın oluşmasının bir diğer sebepleri de bunlar.


Aslında salt bir bakış ile baktığımızda toplumun ahlaki ilkeleri sağlamak için uyguladığı ahlak dışı ilkeler bunda en büyük rol alıcı.


Devletlerin dinsel baskısı,bireylerin maruz kaldığı cinsiyet eşitsizliği. Bu bir eşcinsel bireye yapılan dinsel baskı olarak da görülebilir. Zira yaratıcının insanlığa bahşettiği ruha, bedene ve haklara sahip olmalarına rağmen cinsel kimliklerinden dolayı dövülen, şiddet gören, yakılan hatta öldürülen bireyler… 


Renginden, milliyetinden, ırkından dolayı ötekileştirilen bireyleri de göz önüne aldığımızda toplumumuzda, daha doğrusu dünyamızda bulunan ötekileştirme ve dışlanma korkusu insanın en büyük boşluk sebeplerinden birkaçı. İşte tüm bu sorunları yaşayan bireyler dışarıdan mutlu görünmeye çalışsa da maalesef ki intihar vakıalarına baktığımızda hiçbir şeyi yokken aniden ölen ruhların katillerinin bizler olduğu ve mutsuzluk nedeninin biz olduğumuz algısına ulaştığımızı görmekteyiz yani sevmeyi öğrenemeyen bizlerin günahları maalesef ki onları da günaha hapsediyor. Bu nedenledir ki sevgiye olan yaklaşımımız dışarıdan göründüklerimiz ile değil, içeriden ihtiyaç duyduklarımız ile ölçülmelidir.


Kısaca ne olursa olsun,kim olursa olsun,neye inanıyorsa olsun kimseyi ötekileştirip, dışlamaya hakkımızın olmadığını görmek zorundayız. Sevgi benci değil herkescidir. Ve herkese bahşedilmiştir. Zira öte yandan görmediğimiz sürece sevgiyle sarmalanmış sandığımız insanların istemeden ölümlerini hızlandırmış olacağız. Bu nedenle sevmeye kendimiz ile başlayalım ki Karlı bir dağ yamacından kopan bir çığ misali sevgiye muhtaç olanlar da donatılsın.


“ Yaratıcının sevgiyle donattığı ruhları Sevin ve sevilin. Söz sevgiden ve merhametten geçer. Hayat farklılıklar ile yaşanılırdır.”


ABDULLAH MEMİŞ  


Yorumlar

Popüler Yayınlar